17 Eylül 2010 Cuma

ANALİZ >> GIRGIR DÖNEMİ


Türk karikatürünün günümüze dek uzanan son dönemleri, iç politikanın olduğu kadar dış politikanın da etkisinde kaldı. Bölgedeki gelişmelere bağlı olarak zaman zaman Ortadoğu’ya yönelen karikatürcüler, ulusları simgeleyen tipler yerine liderlere odaklandılar
Dördüncü dönem: 1970-1980
(popüler karikatürün alt kültürle karşılıklı etkileşimi ve Ortadoğu’ya bakışı;)
12 Mart 1971 müdahalesiyle başlayan baskı dönemi, kitleleri ve özellikle genç kesimi yeni arayışlara itti. Satışı bir anda 500.000’lere ulaşan popüler mizah dergisi Gırgır bu ihtiyaçtan doğdu.
Yeniden konuşma balonuna kavuşan karikatür, Türkiye’de ilk kez bu kadar geniş bir kitleye seslenme olanağını yakaladı, popüler oldu. 70’li yıllarda Türkiye’de neredeyse bütün gençlik Gırgır okuyordu.
Popüler mizah yayıncılığı yapan ve iç politikaya yoğunlaşan Gırgır dergisi, dışarıda Amerika ve Ortadoğu’daki ‘maşası’ İsrail tarafından sömürülen kesime sempati duyuyor ve Amerikan karşıtı olmak dışında elle tutulur bir dünya görüşü sunmuyordu.
Bu dönemde gerek gazetelerde, gerekse mizah dergilerinde Ortadoğu üç temel olayla gündeme geldi: İran’da Şah rejiminin devrilmesi ve Humeyni döneminin başlaması; Lübnan’daki iç savaş ve petrol krizi.
Aslında bu karikatürlerde bile, tıpkı daha önceki iki dönemde olduğu gibi, hükümetin dış politikasına karşı dişe dokunur bir muhalefet görülmemektedir.

Beşinci dönem:1980’lerden günümüze
(Bölgedeki siyasi gelişmelere paralel olarak, Türk karikatürcüsünün Ortadoğu sorununa yaklaşımı)
1980 askeri darbesi ile birlikte Türkiye’de önemli gelişmeler yaşandı: Gençlik siyasetten arındırıldı, iç siyasete endeksli mizah dergileri kapandı veya dağıtıldı, Güneydoğu’da PKK sorunu patladı, Ermeni terör örgütü Asala Türk diplomatlarını katletmeye başladı.
Mizah dergilerinin siyaset arenasından çekilmesi ve askeri yönetimin sıkı sansür uygulaması, dikkatlerin yeniden 50 kuşağı karikatürcülerinin üzerine çevrilmesine neden olmuştur. Yazısız fakat kinayeli karikatürler basında yer bulmaya başlar. Aslında yoğun baskı altındaki gazete yönetmenleri de en az sansürcü generaller kadar bu karikatürleri didik didik etmekte, içlerindeki gizli anlamı çözmeye çalışmaktadır. Özal’ın Amerikancı ‘liberal ekonomi’ politikası ise karikatürcüler için önemli bir esin kaynağı oldu. Türk karikatürcüsü, genel eğilimine aykırı olarak, PKK ve Ermeni terörü hariç, Türkiye’nin dış politikasına katı bir muhalefet yapmaya girişti.
Aynı yıllarda Ortadoğu’daki karışıklıklar giderek artıyordu. İran – Irak Savaşı, Filistinlilerin İsrail’de başkaldırışı, ardından İsrail ve Ürdün’den kovulmaları, Lübnan iç savaşı, Lübnan’daki Sabra ve Şatila katliamı, Amerika – Libya çatışması, bağımsız ‘Filistin Devleti’nin tanınması vb... gibi olayların dünyadaki yankıları ve televizyon haberciliğinin gelişmiş olması, entelektüel bakışa sahip 50 kuşağının bu konularla ilgilenmesini sağladı.
İsrail Devleti’nin tutumu, İran rejiminin devrim ihraç çabaları ve Türkiye’ye de yönelmiş olan Arap sermayesi yoğun eleştirilere hedef oluyordu. Ancak yüksek tirajlı gazetelerin başsayfalarına yer alan bu karikatürlerde, öncekilere göre en temel farklılık, çirkin ırk ayırımcılığının yapılmamasıydı. Genellikle devlet adamlarının karikatürleri çiziliyor, ulusları veya ırkları topluca simgeleyen prototipler kullanılmıyordu.
İsrail’in tek gözlü Moşe Dayan figürü yerini Menahem Begin’e, ardından da Şamir’e bırakmıştı. İran, Humeyni nezdinde eleştiriliyor, Libya’yı Kaddafi, Irak’ı Saddam simgeliyordu. Allegori terkedilmişti. Tek istisna, karikatürcünün kullanmaktan asla vazgeçemediği üç önemli simgeydi: Davud’un yıldızı, Haç, Hilâl...
1990 yılı beraberinde pek çok değişiklik getirdi; SSCB ile Demirperde’nin çöküşü, Saddam’ın Kuveyt’i işgaliyle başlayan ve I.Körfez Savaşı’yla sonuçlanan kriz, ABD’nin tek güç olarak dünyayı yönetmeye başlaması...
Bunca hareketlilik sonucunda 80’li yıllara damgasını vuran 50 kuşağında yorgunluk belirtilerinin görülmesi kaçınılmazdı. Ama nedense arkadan gelen yoktu ve sahne hâlâ onlarındı.
PKK’nın Güneydoğu’da giderek can yakması, Bosna’daki etnik temizliğe Müslüman dünyasının kayıtsızlığı, Suudi Arabistan’da sıradan suçlu bazı Türklerin kafalarının kesilerek infazı, karikatürcülerimizin eleştiri oklarını Arap dünyasına çevirmelerini sağladı.
İkibinli yıllarla başlayan küresel terör eylemleri, 11 Eylül, Irak Savaşı, II. İntifada olayları dünya basınında olduğu kadar Türk basınında da hak ettikleri yerleri buldu tabii ki.
2002 yılında, İkinci intifada nedeniyle Leman adlı popüler mizah dergisinde çizilen bir karikatür Türk Yahudileri arasında rahatsızlık yaratmış ve Şalom Gazetesi’nin başyazarı bu karikatürü protesto etmişti. Bu alışılmadık tepki sayesinde karikatür geniş basında biraz dikkat çekmiş, hatta Leman Dergisi hızını alamayarak bir de Filistin özel sayısı yayınlamıştı. Giderek yaygınlaşan İnternet ve televizyonun gücü karşısında, karikatürün kitleleri etkileme alanı giderek daraldı. Zaten siyasete meraklı yeni karikatürcülerin yetişmesi de 80’lerden bu yana mümkün olamadı.
2005 yılından bugüne Ortadoğu pek çok kez karıştı. Özellikle sanal ortamda Ortadoğu, İsrail ve Yahudilerle ilgili olarak sayısız karikatür yayınlandı. Peygamber karikatürleri krizi de bir anlamda bu tür karikatürlerin artmasını tetikledi. Ancak geniş medyada yer bulan karikatürlerin hemen hiç birinde kasıtlı olarak ırkçılık yapıldığı söylenemez. Ne Arap ne de Yahudi kimliğiyle doğrudan alay eden karikatür örneklerine rastlamadık. Bunun belki de tek istisnası Ofer olayıdır.
Son yıllardaki olumlu ekonomik gelişmeler ve özelleştirme çabaları sonucunda, yabancı sermaye Türkiye’ye ilgi duymaya başladı. Dubai ve Kuveyt kökenli çeşitli Arap şirketlerinin yanı sıra, İsrail uyruklu Sami Ofer’in şirketleri de Türkiye’ye ilgi duyanlar arasında yer aldı. Ofer önemli bir ihaleyi kazanarak ilgi odağı oldu. Ancak bu ilgi kısa sürede medyanın yoğun tepkisini aldı ve tepki doğal süreci izleyerek olarak karikatüre taşındı.
Hürriyet’teki karikatür, aynı gazetenin yayın yönetmenini bile rahatsız etmiş olmalı ki, karikatürden iki gün sonra yayınlanan başyazısında Ertuğrul Özkök, Ofer’in teklif veren konsorsiyomun ancak %20’sini temsil ettiğini, beş şirketten üçünün Türk olduğunu ancak konuyla ilgili bütün haberlerin “Ofer’in o küçüklüğümüzdeki “karaborsacı” tipini hatırlatan gözlüklü resmiyle” verdiklerini hatırlattı ve kamuoyuna ilginç bir soru yöneltti: “Sakın Ofer, Yahudi olduğu için olmasın?”
Yazar, Telekom’u alan Lübnanlı şirketin de günlerce yerden yere vurulmasını hatırlatarak Arap sermayesine olan reaksiyona da değindi ve yazısını şöyle bitirdi: “Ekonomik ulusalcılığı ‘ekonomik ırkçılığa’ götürecek tehlikeli bir yolun ağzındayız. Dikkatli olalım.”*
S O N
TEŞEKKÜR
Bu çalışmayı hayata geçirmeme önayak olan mimarlık ve sanat kuramcısı dostum Aykut Köksal’a, zengin arşivinden yararlanmamı sağlayan araştırmacı yazar Turgut Çeviker’e, eleştirilerini esirgemeyen araştırmacı yazar Rıfat Bali’ye ve çalışma süresince teknik donanımıyla olduğu kadar Osmanlı tarihi bilgisiyle bana yardımcı olan Hande Solakoğlu’na teşekkür ederim.
* King Kong Üzerine Düşünceler / Ertuğrul Özkök / Hürriyet Gazetesi, 29.09.05
KAYNAKÇA:
Turgut Çeviker arşivi
Dürrüşehvar Duyuran / Karagöz
Cevdet Kudret / Karagöz
Turgut Çeviker / Gelişim Sürecinde Türk Karikatürü
Rıfat Bali / Aliya: Bir Toplu Göçün Öyküsü
Orhan Koloğlu / Türkiye Karikatür Tarihi
Semih Balcıoğlu / Cumhuriyet Dönemi Türk Karikatürü
Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi

15 Eylül 2010
Yazar
İzel ROZENTAL
yolcu@izelrozental.com