23 Aralık 2009 Çarşamba

Bülent Tekin - KRAL ÇIPLAK! (GIRGIR DERGİSİ)

KRAL ÇIPLAK!

Ne(ye) yalan söyleyeyim, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın yeminini, inadını hiçbir yerde görmedim, duymadım, okumadım. Sözde Kürt açılımının koordinatörlüğünü yapan Atalay, hiçbir basın toplantısında, hatta meclis konuşmalarında “Kürt” kelimesini ağzına almadı. Sanki Kürt kelimesini ağzına almamak için dinine, imanına, kitabına yemin etmiş! Kürt kelimesine bu kadar alerjisi olan bir adamın Kürt sorunu konusunda samimi olması düşünülebilir mi? Birileri ona sakın bu kelimeyi ağzına alma, milletin alerjisi var, şeklinde akıl vermiş olabilir. Ama ben böylesi bir aklı beğenmiyorum. Son basın toplantısında da (17 Aralık) Kürt kelimesini kullanmadan açılımdan bahsetmeyi becerdi. Helal olsun diyorum. Daha ne diyebilirim?


Ben Kürt kelimesini kullanmayan birinin, bir partinin ya da bir zihniyetin (s)empati kültürünün olabileceğine inanmıyorum. Bunun Kürt, Türk, İngiliz, Yunan kelimesi olması önemli değildir. Bunun(la) bir ırk ya da bir insan grubuna (kavim) bakışın niteliğiyle olan önemini söylemek istiyorum. Birinin adını dahi anamayan ceberut, ciddi, polisvari ya da askeri bir disiplinle yaklaşma zihniyeti gönüllerle empati kuramaz. Beşir Atalay’ın artık militer yapıyı dahi aşmış koruculuk uygulamasına verdiği desteğin boyutunu anlamış değilim. Mardin (Bilge Köyü) katliamını yapmış katil korucuların ailelerini devletin milyarlarıyla beslediler. Mazıdağı Fosfat Tesislerindeki barınmalarında günlük on bin lirayı aşan beslenme masrafı yapıldı. Şimdi o insanları Kırklareli’nde devletin milyarlarıyla koruyorlar. Soykırım yapmayı özendirici, ödüllendirici bu tavrın (sosyal devlet tavrının) illegal örgütlere, adli vakalara (artık köyleri yakılıp yıkılmış Kürtlere, toprakları gasp edilmiş Süryani ve Ermenilere demiyorum) neden gösterilmediğini sormak istiyorum? Gerçekten bunu yapabilir misiniz? Ta Mardin’den gidip te Muş-Bulanık’ta köy korucuğu yapmak da neyin nesi oluyor? Dükkân kapatma ve sokak eylemlerini tasvip etmiyorum ama taa Mardin’den gidip te öyle bir feodal yerde köy korucuğu yapmanın tahrik olduğunu devlet bilmez mi?


Genelkurmay Başkanının Trabzon’da bir gemide yaptığı basın toplantısının sözde demokrasiyle yönetilen bir ülkenin gerçek yüzünü açığa çıkarmasını ben bir kez daha gördüm. Gemi metaforu birçok çağrışım yaptı: Ergenekon soruşturmalarının birinde bir gemide patlatılacak bombayla müzenin havaya uçurulma iddiası ilk aklıma gelenlerdendi. Gemisi, uçağı, topu, tüfeği, bombası olanların bizi her zaman havaya uçuracağına amentü’müz var! Eyvallah! Ama askerlerin-dünyanın bu seviyesinde-bu kadar tehditvari, siyasi konuşmalarının olduğu başka bir ülke var mıdır? Gerçekten Patagonya Cumhuriyeti bizden çok daha demokratik değil mi? Nedense medyadan ve medyanın kameralarından (mikrofonlarından) bu kadar korkan, bunlara düşman bir genelkurmay başkanı ve başbakanı olan bir ülke daha var mıdır? Gerçekten basın özgürlüğüne böylesine düşman olan bir başbakanı var mıdır Patagonya’nın?


DDY çalışanlarına, Tekel işçilerine, itfaiyecilere, emekli memuruna bu kadar gaddar davranan bir hükümetin Baasvari bir oy çokluğuyla iktidarda olduğu bir cumhuriyete demokrasi diyoruz. Ve tuhaftır ki muhalefeti de ırkçı ve şovenist olan bir cumhuriyet. Dincilik kisvesini maskeleyerek demokrat görünmeyi becermiş bir hükümetle cumhuriyet(demokratiyet)! Biz bunun bir finans tekel örgütle(n)mesi olduğunu göremiyoruz. Aslında bize yaşatılan bir masaldır. Uyanık terzilerin krala inandırdıkları olmayan bir elbiseyi giydirdiklerini seyrediyoruz. Ama hiçbirimiz, kral çıplak! demedik.

---

bulent_tekin@turk.net

---

Bu haftadan itibaren yazılarını bizimle paylaşacak olan Bülent Tekin'e sonsuz teşekkürler...