SAFLAR KÖYÜ
1910’lu yıllarda görev yapan Nasturilerin (Asur) patriği Mar Şamon müstesna bir hikâye anlatıcısıydı. Doğu Kiliseleri için gezi yapan misafiri (İngiliz rahip ve yazar) W.A.Wigram’a (1872-1953) Gothamlıların potlarıyla ilgili anlattığı tuhaf ama hoş bir hikâye vardır: Bir zamanlar yaz döneminde güneş bulutların arkasında kalmış. Bu olay, bu gözde topraklarda öylesine alışılmadık bir fenomendir ki (savaşçı bir Nasturi aşireti) Tiyariler ciddi ciddi bir araya gelerek bu konuda ne yapabileceklerini tartışırlar. Toplantının sonunda bu gündüz yıldızının herhalde heybetli boğazlarının kenarı üzerindeki bir mağarada sıkışıp kaldığını ve eğer bu sıkışıklıktan kurtulmazsa, ardından felaketin geleceğine karar verirler. Mağaranın ağzına varan ilk adam birden durur ve mağaranın içine bakar, karanlıkta parlayan iki küre görür. “Tamam” diye söyler arkadaşlarına, “hem güneş hem de ay buradalar. Sürünerek içeri girip anları oradan kurtaracağım.” Adam sürünerek içeri girer ama orada kendini bir talihsizlik beklemektedir. Gördüğü ışıklar leoparın gözleridir. Bu usta hayvan bir vuruşta adamın başını gövdesinden ayırır. Arkadaşları adam gelmeyince ve sorulan sorulara bir cevap vermeyince ayaklarından tutup çekerler. Bir de ne görsünler adamın başı gövdesinin üzerinde yoktur. “Aman Allah’ım der” der liderleri. “Bu çok tuhaf. İçinizden biri bana Yukhanan mağaraya girdiğinde başı gövdesinin üzerinde miydi yoksa onu evde mi bırakmıştı onu söylesin.” Bu konuda kimse emin değildir. Dolayısıyla toplanarak adamın karısına sormaya giderler. “Ey Sinci, sen Yukhanan’ın karısısın, bize kocanın bu sabah tepeye gittiği zaman başını eve bırakıp bırakmadığını söyle. Zira onun başını bulamıyoruz.” Sinci evin her tarafını aradıktan sonra gelir: “Burada yok.” der. Lider ise, “Ha tamam, herhalde onu yolda düşürmüş olmalı. Çocuklar gün batımında keçileri eve getirdiklerinde kafasını bulup getirecekler” diye söyler.
Oligarşik devletin yönetici siyasi grubu, anlattığımız Gotham Köyü hikâyesindeki saf insanlarla bizler arasında benzerlik kurmuş olmalılar. İktidarın günahını almak istemem, en az onlar kadar muhalefet de bizleri Gotham Köyü’nün yurttaşları görmektedir. AKP iktidarı AB kriterlerini gerçekleştirmeye çalışırken (bu arada aynı yolun şeriat devletine gitmesine dua ederken) CHP, MHP gibi muhalefet partileri tek’çi zihniyetle adı sadece demokrasi olan bir rejim peşindeler. Doğrusu BDP’nin de ne istediğini (ayrıntılı talep ve rejim formülünü) anlamış değilim. Cumhuriyet’ten bu yana iktidar partilerinin demokrasi diyerek bizi getirdikleri yer ortadadır. Bir hatırlatma olarak söylemek istiyorum: Hitler kendi rejimine “gerçek demokrasi” demişti. Ne (var) ki, demokrasi özgürlükler ve doğal haklar sistemidir(rejimidir). İnsan hakları ve özgürlükleri (kullanımını sağlayarak) güvence altına alır.
Bizler-Türkiye’deki büyük çoğunluk-(asla garibanizm yapmıyorum!) alışveriş yapamıyoruz, özel mülkiyetimiz yok, yüksek bürokrat olamıyoruz, milletvekili olamıyoruz, paramız yok; dilimizi, dinimizi, kültürümüzü ifade edemiyoruz. Saflar Köyü köylüleri gibi-bize-kaybolan yıldızımızı canavarın ağzında aratıyorsunuz. Ya geleceğe dair umutlarımız olur mu? Gene de iyi şeyler umabilir miyiz? Kim bilir, belki!
___
bulent_tekin@turk.net
___