BİR BABALAR GÜNÜ HİKÂYESİ
Size savaşçı Tiyarilerden (bir Nasturi aşireti) bahsetmiş miydim? Çok değil, taa
1900’lere kadar, pek ölülerini gömmezlerdi. Özellikle babalarını. Eski bir geleneğe
göre, yaşlılar artık hayattan zevk alamaz olduklarında, gençlerin önünü açmak
düşüncesiyle onlardan kurtulma yöntemi vardı: Herkes sırası geldiğinde kendi
babasını bu topraklarda bolca bulunan uçurumlardan birinden atarak ondan
kurtuluyordu. Ancak bir gün bu âdeti bir genç kaldırmış.
Hikâye şöyle: Oğul dağı tırmanırken, bir an soluklanmak için bir ağacın
gölgesinde durup babasını yere indirmiş. Babasını indirirken yaşlı adamın güldüğünü
duymuş. “N’oldu, ne diye gülüyorsun?” diye sormuş oğul. “Ah oğlum, ah! Aklıma ne
geldi biliyor musun: Ben de soluklanmak için yaşlı babamı tam da bu ağacın altında
yere indirmiştim. Bu bana tuhaf geldi. Hiç kuşkun olmasın, senin oğlun küçük Yakup
da zamanın dolduğunda sana aynısın yapacaktır!”
Bu söz-içinde kendisi olunca-genç adamı çok düşündürdü. Yakup’un bir gün
kendisini sırtında taşıyarak getirip bu uçurumdan atma düşüncesini sorgulamayı
düşündü. Önce kendi beyninde bunu kabullenmeliydi. Belki yaşlı babası da-kendi
babasını-bu uçurumdan atma düşüncesini doğru bulmamıştı. Bir süre düşünüp
taşındıktan sonra, oğul yeniden babasını sırtlayarak evin yolunu tuttu. Bu eve dönüş
bir reddetmeydi: Atalarının yapmış olduğunun karşısında duruştu. Denir ki bu gelenek
böylece kalkmış oldu.
Bugün böylesi bir âdetin sürdüğü bir yeri düşünmek bize büyük ürküntü
verebilir. Hıristiyan, Müslüman, Yahudi, ateist; Afrikalı, Asyalı, Avrupalı, her kim ise
yaşlı bir adama öldürülme özgürlüğünü tanımak düşüncesi(!) Ama hikâyemizdeki
oğul’un bir geleneğin dehşetine karşı çıkışı yüreklere su serpiyor. Seni doğuran bir
yaratığa karşı umursamazlık ve unutma gerçeğini anlatmak istiyorum aslında-anne/
baba ikinci bir tanrı gibi duruyor belki!- Evet, Tanrı’nın insanı yarattığı gibi insanın da
çocuğunu yaratması ne kadar da benziyor! Ondan değil midir, tüm dinler Tanrı’nın-
kendi yarattığı için-insanları çok sevdiğini söylerler. Bizler de çocuklarımızı çok
sevmez miyiz? Neoliberal, küreselleşmiş dünyada-belki böylesi uçurumdan atarak bir
ölüm yok ama-babalar ve oğullar arasında binlerce yıl önceye özlem duyulan bir
soğukluk var! Oğullar kendi oğullarına âşıkken, babalarının varlığından (dünyasından)
haberleri olmuyor. Oligarşik finans egemenlik ölüm uçurumlarını beyinlerde muhafaza ediyor!
---Size savaşçı Tiyarilerden (bir Nasturi aşireti) bahsetmiş miydim? Çok değil, taa
1900’lere kadar, pek ölülerini gömmezlerdi. Özellikle babalarını. Eski bir geleneğe
göre, yaşlılar artık hayattan zevk alamaz olduklarında, gençlerin önünü açmak
düşüncesiyle onlardan kurtulma yöntemi vardı: Herkes sırası geldiğinde kendi
babasını bu topraklarda bolca bulunan uçurumlardan birinden atarak ondan
kurtuluyordu. Ancak bir gün bu âdeti bir genç kaldırmış.
Hikâye şöyle: Oğul dağı tırmanırken, bir an soluklanmak için bir ağacın
gölgesinde durup babasını yere indirmiş. Babasını indirirken yaşlı adamın güldüğünü
duymuş. “N’oldu, ne diye gülüyorsun?” diye sormuş oğul. “Ah oğlum, ah! Aklıma ne
geldi biliyor musun: Ben de soluklanmak için yaşlı babamı tam da bu ağacın altında
yere indirmiştim. Bu bana tuhaf geldi. Hiç kuşkun olmasın, senin oğlun küçük Yakup
da zamanın dolduğunda sana aynısın yapacaktır!”
Bu söz-içinde kendisi olunca-genç adamı çok düşündürdü. Yakup’un bir gün
kendisini sırtında taşıyarak getirip bu uçurumdan atma düşüncesini sorgulamayı
düşündü. Önce kendi beyninde bunu kabullenmeliydi. Belki yaşlı babası da-kendi
babasını-bu uçurumdan atma düşüncesini doğru bulmamıştı. Bir süre düşünüp
taşındıktan sonra, oğul yeniden babasını sırtlayarak evin yolunu tuttu. Bu eve dönüş
bir reddetmeydi: Atalarının yapmış olduğunun karşısında duruştu. Denir ki bu gelenek
böylece kalkmış oldu.
Bugün böylesi bir âdetin sürdüğü bir yeri düşünmek bize büyük ürküntü
verebilir. Hıristiyan, Müslüman, Yahudi, ateist; Afrikalı, Asyalı, Avrupalı, her kim ise
yaşlı bir adama öldürülme özgürlüğünü tanımak düşüncesi(!) Ama hikâyemizdeki
oğul’un bir geleneğin dehşetine karşı çıkışı yüreklere su serpiyor. Seni doğuran bir
yaratığa karşı umursamazlık ve unutma gerçeğini anlatmak istiyorum aslında-anne/
baba ikinci bir tanrı gibi duruyor belki!- Evet, Tanrı’nın insanı yarattığı gibi insanın da
çocuğunu yaratması ne kadar da benziyor! Ondan değil midir, tüm dinler Tanrı’nın-
kendi yarattığı için-insanları çok sevdiğini söylerler. Bizler de çocuklarımızı çok
sevmez miyiz? Neoliberal, küreselleşmiş dünyada-belki böylesi uçurumdan atarak bir
ölüm yok ama-babalar ve oğullar arasında binlerce yıl önceye özlem duyulan bir
soğukluk var! Oğullar kendi oğullarına âşıkken, babalarının varlığından (dünyasından)
haberleri olmuyor. Oligarşik finans egemenlik ölüm uçurumlarını beyinlerde muhafaza ediyor!
bulent_tekin@turk.net