Kızım (Türkan Gülistan Tekin) 1997 yılından beri KKTC Yakın Doğu Üniversitesi (YDÜ) Hukuk Fakültesi öğrencisidir. Nerdeyse 14 yıl oldu! Mezuniyete dört dersi var. Defalarca bu sorunu devletimizin Cumhurbaşkanlığına, Başbakanlığına, YÖK’üne; KKTC’nin Cumhurbaşkanlığına, Başbakanlığına, YDÜ Rektörlüğüne ve-bir kez-YÖDAK’ına (bizdeki YÖK’ün eşiti olmalı) yazdığım halde olumlu/olumsuz doyurucu bir yanıt alamadım. Başbakanlığımız matbu birer yazıyla birkaç satırlık yanıtlar verdi. KKTC’den gelen yanıtların çözümle ilgili bir-moral dahi olsa!-adım düzeyinde olduğuna inanamadım. Yine de yanıtlar geldi. Yurtdışında 14 yıl (ülkemizde bayanlar 20 yılda emekli olabilmektedirler!) bir öğrenciyi okutabilmenin masrafını tahmin etmek çok zor olmasa gerek. Tüm paramızı ve eşimiz ziynet eşyalarını bu yolda harcadık. Artık ailem (annem ve kardeşlerim) masrafları karşılamaya başladı. 17 yaşında-bitirdiğinde bir hukukçu olacak diye-Kıbrıs’a yolladığım kızım bugün 30 yaşında. Bu insan ne zaman mezun olacak, staj yapacak, avukat olacak ve ne zaman evlenecek? Bir baba olarak rüyalarıma giren bu serüvenin tatlı sonla bitmesini hayal etmek istiyorum.
Kopya, soru çalmak gibi bir yönteme hiç başvurmayan kızımın salt çalışmayla 14 yılda mezun olamamasının bir trajikomik öykü olmadan çok dram olma niteliği var. Hepimiz üniversite okuduk ve orada zaman zaman hocalarımızın toleransıyla karşılaştık. Bu durum biraz çok farklı, 14 yılda lisans eğitimini bitirememe durumu var(bu süre içerisinde belki doktora, kim bilir-belki-doçent olma durumu olabilirdi!). 14 yıl öğrenci olabilmeyi acaba okul ve ilgili kurumlar dünyanın hangi yönetmeliği (ve yasasıyla) izah ediyorlar? Bu durumda olan çok sayıda öğrencinin varlığından bahsediliyor. Öğrenci tabii ki çalışacaktır, öğrenecektir ama Allah aşkına iyi eğitim alamadan mezun olmayı başarmış çok sayıda insan yok mudur? Bir kez daha okul yönetimini hoşgörü ve aileleri anlamaya davet ediyorum. Bir hayal kuruyorum; kızım 14 yıl sonra lise mezunu olarak Türkiye’ye dönmesin. Büyük bir hayal midir bu?
Türkiye’nin yardım ve desteğiyle mücadele eden KKTC’nin öğrencilerimizi çok uzaktan gelenler diye düşünmemesini isterim. Kızımın ve onun gibilerinin birer lise mezunu olarak geri dönmeleri KKTC’ye ve Türkiye’ye bir şey kazandırmayacağını düşünüyorum. Gençlerin geleceğinin iyi bir eğitim ve ahlakla parlayacağını biliyorum. Onlar çocuksa bizim birer baba, ana, koruyucu olmamız gerekir. Şirazlı Sadi’nin Gülistan’ında geçen bir öykü aklıma geldi: Derviş, bir zaman tekkede Allah’ın dostlarıyla arkadaşlık ettikten sonra medreseye gitti. Onun tekkeyi bırakıp medreseye gitmesi ilgi çekmişti. Sadi ona âlimle sofu arasındaki farkı sordu: “Neden tekkeyi bırakıp medreseyi seçtin?” “Sofu, gemisini kurtaran kaptandır, kendisini düşünür; oysa âlim cankurtaran gibidir.” Bir kez daha hayal kuruyorum: Hukuk, siyasal erkin kalıcı düzenlemeleri olmaktan çok fiili eşitsizlikleri kabul etmeyen bir yorum içermelidir. Kurumlu ve kurallı eylemini yurttaşlara eşit yaklaşımla sağlayabilir. Derviş bile olmayı gerektirmez!
bulent_tekin@turk.net