4 Şubat 2010 Perşembe

BÜLENT TEKİN YAZDI


AKP’NİN KUZULARI
Namaz niyaz nedir bilmeyen bir Koçer (göçer) Cizre’de Şeyh Seyda’nın medresesine gelmiş. “Şeyhim bana namaz nasıl kılınır öğretiniz!” demiş. Onu getirenler Koçer’in algılayışının biraz kıt olduğunu söylemişler. Şeyh, öğrencilerinden birine Koçer’e önce duaların ezberletilmesini söylemiş. Öğrenci “Ettehiyâtü” duası ile başlamış. Günler geçmiş, ne yapmışsa bu duayı Koçer’e ezberletememiş. Şeyh bu kez Koçer’i daha iyi eğitim almış bir imama teslim etmiş. İmam da ne yapmışsa duanın tek bir kelimesini dahi ezberletememiş. Bunun üzerine Şeyh Seyda tüm öğrencilerini (tabii içlerinde üst düzey imamlar, melleler var) toplamış ve görüşlerini almış. “Buna ancak Melleyê Tori (Tori’nin Mellesi) ezberletebilir,” demişler. Zaten Melleyê Tori de ordaymış.
Melle, Koçer’e “Ne iş yapıyorsun?” diye sormuş. “Çobanım.” demiş Koçer.“Beni koyunlarının yanına götür!” demiş Melle. Gitmişler. Melle: “Bana en çok sevdiğin koyunu getir!” Koçer bulup çıkarmış. “Buna 1 diyorum. Şimdi de bu koyundan sonra en çok sevdiğini çıkar!” demiş Melle. Onu da çıkarmış.”Buna da 2 diyorum.” Böylece Koçer’e sevme sırasına göre 10 koyun çıkartmış. “Bak!” demiş Koçer’e. “Sevme sıralamana göre her koyuna bir isim vereceğim. Birinci koyunun adı: Ettehiyyâtü. Söyle bakalım en çok sevdiğin koyunun adı neymiş?” Koçer hızla yanıtlamış: “Ettehiyyâtü!” “Aferin!” demiş Melle. Böylece dua’yı 10’a bölmüş Melle. (2.koyundan itibaren koyunlara, “lillahi, vessalevâtü, vettayibat, Esselâmü aleyke, eyyühen-Nebiyyü, ve rahmetüllahi, ve berâkâtühüh, Esselâmü aleyke, ve alâ ibâdillâhis-Sâlihîn” adlarını vermiş.) “Bu 10 koyunun adını sırayla çağırdıktan sonra en son Kelime-i Şehadet’i okuyacaksın!” demiş Melle. Çok şükür ki bizimki şehadet getirmesini biliyormuş. (Zaten Ettehiyyâtü Duası da Kelime-i Şehadet ile bitiyor.)
Çoban bu! İş koyun işi olunca bir, iki, üç gün derken bir süre içerisinde tüm koyunların isimlerini ezberlemiş, sevme sırasına göre de onları çağırmış ve tabii şehadet getirmeyi de unutmamış. Böylece duayı ezberlemiş. Seyda’ya götürmüşler, duayı okutmuşlar. Şeyh Seyda hayret etmiş ama memnun da olmuş. “Nasıl becerdin?” demiş Melleyê Tori’ye. “Şeyhim, her koyuna duanın bir parçasının adını verdim ve ezberlettim.” Macerayı Şeyh’e anlatmış, gülümsemiş Şeyh. Aradan bir süre geçmiş, merak etmişler. “Acaba Koçer duayı yine biliyor mu? Yoksa unutmuş mu?” Çobanı çağırmışlar, “Ettehiyyâtü’yü oku,” demişler. Koçer başlamış: “Ettehiyyâtü lillahi vetteyibat…” Hemen sözünü kesmişler. “Arada bir kelimeyi atladın! Ettehiyyâtü lillahi vesselevâtü vettabiyat…diye başlayacaktın. Vesselevâtü’yü unuttun?” “Haa!” demiş çoban. “Vesselevâtü en sevdiğim üçüncü koyunumdu ama o öldü! Onun için onu çağırmadım!”
Bu hikâyedeki durum yaşadıklarımıza benziyor. Koçer gibi söylediklerini unutan bir başbakanımız var. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın-artık Kürt açılımı demeyeceğim-sözde demokratik açılımda ilk aşamada yapacakları arasında saydığı Kürt köylerine Kürtçe adlarının iade edilmesi talimatını unuttuğunu görüyoruz. Bu en basit bir uygulamayı yapamayan birisinden nasıl bir açılım bekleyebiliriz? AKP, Başbakan ve İçişleri Bakanı salt yol denetiminin azaltılması ile mera ve yaylalara kısmen giriş serbestîsi ile yetindiler. Koçer’in koyununun ölmesiyle adını anmadığı gibi Başbakan da her söylediğini unutuyor. Tabii bizleri uysal koyun yerine koyarak ekonomik, siyasal, kültürel, sosyal, hukuksal ilerlemelerle ilgili hiçbir girişim yapmamaktadır. Koyun gibi bizi öldü sayıyor. Daha doğrusu susan, görmeyen, işitmeyen tebaası olarak görüyor.

---
bulent_tekin@turk.net