18 Şubat 2010 Perşembe

Bülent Tekin Yazıyor

NEYE SAYDILAR BİZİ?
“Baba!” dedi genç oğlan. “Artık kimse bana Kero demeyecek!(Ker’in Kürtçe karşılığı eşek’tir. ‘Kero’ da eşek anlamına gelir. Eşeko gibi bir şey.)” “Nasıl olacak bu?” diye sordu babası. “Adımı (lakabını demek istiyor) değiştirecekler. Ancak bunun için bir mevlit ve yemek vermemi istediler. Köylüler bu iş bedavadan olmaz dediler.” “İyi!” dedi babası sevinçle. “Ver bir yemek, okut bir mevlit!” Genç adam ertesi gün birkaç kuzu kesti; yemek yendi ve ardından mevlit okundu. Mevlit bitiminde muzır bir köylü söz aldı ve “Adını ben koyacağım!” dedi. Köylüler onayladılar. Köylü genç adamın yeni adını açıkladı: “Bundan böyle adın Dehşiko olsun!” (Cehşik, Kürtçe “sıpa” anlamına gelir. Biraz şive farkıyla Dehşiko da yine “sıpa” demektir.) Herkes onayladı, çocuk sevindi! Genç adam heyecan ve hızla eve döndü. “Adımı değiştirdiler baba!” dedi. “Ne koydular?” dedi babası. “Adımı Dehşiko koydular baba!” “Eşek oğlum!” dedi babası. “Sen gelecek sene yine eşeksin demektir bu! Olsa olsa sana bir sene sıpa diyecekler. Gelecek sene sana yeniden eşek diyecekler. Çünkü sen artık büyüdün, eşek oldun diyecekler!”

Oligarşik Cumhuriyet ve onun devşirmesi siyasi partiler “demokrasi” maskesi altında otoriter ve totaliter rejimlerini-belki de padişahlığını-sürdürüyorlar. Oysa biz ülkemizde büyük bir ilerleme ve gelişme oluyor diye zaman zaman da seviniyoruz. Siz artık gelişmiş, ileri, modern bir ülkenin yurttaşlarısınız diyorlar. Bundan böyle siz değiştiniz, siz bu ülkenin sahipleriniz, sizin adınızı yurttaş yaptık diyorlar. Ya aklıma o Kürt hikâyesini getirmeden edemiyorum: Dehşiko-Kero meselesi! Tanzimat’tan, Meşrutiyet’ten, Cumhuriyet’ten, çok partili rejimden(!), demokrasiden nemalanan, okumuşlar, aydınlar, varsıllar, aristokratlar, ağalar, şeyhler, seyyidler, paşalar olmuştur. Hep onların durumu düzeldi. Osmanlı’nın da, Türkiye’nin de-yarın olacakların da belki-Meclislerine hep zenginler, ekâbirler, aristokratlar, feodal ağaları girdi. Bu büyük olasılıkla yarın da böyle olacak. Kurtuluş savaşlarını da, reformları da hep varsıllar (zaten varsıl olmayan okuyamadı o dönemler) yaptı. (Günümüzde TUSİAD da aynı şeyi yapmıyor mu?) Liderliği onlar yaptı, çarıksızlar da peşlerinden gitti.

Varsılların içinde samimi olanlar yok muydu? Vardı ve bedellerini ödediler. Samimi olmayanlardan da bedellerini ödeyenler oldu. Çünkü “kurnaz adam sistemi”nde en çok kurnaz olanlar kazanıyordu. Bugün de böyledir! Televizyondan gazeteye, tiyatrodan sinemaya, Meclis’ten derneklere kadar; şarkıcıdan saksafon çalana, herkes, bu kurnaz adam ilişkilerinde (ancak) yer alabiliyor. Bakın şöhretli bir yazara; mutlaka eski bir yazarın ya da şöhretin kaçıncı nesilden torunudur. Bakın bir artiste, tiyatrocuya, gazeteciye; o da eski bir namlı şanlının bir yerden akrabasıdır. Kimsesizlerin, ötekilerin hiç namlı şanlı akrabaları olmadı. Meçhul Asker gibidirler. Onlar orduda Mehmetçik; kamuda evrak memuru, bekçi, polis, işçi; piyasada garson, şoför, simitçi; dağda gerilla; evde bulaşık-çamaşır yıkayan ve çocuk doğuran kadın oldular.

---
bulent_tekin@turk.net
---